1 Ekim 2011 Cumartesi

Klişe Aşığın Günlük Hayatı

İki benzer yüz bana kızgın kızgın bakarken ben hala havalarda uçuyordum.Hiç sıkıntı çekmeden bir ilişkiye başlamıştım,üstelik bu insan aynı zamanda onca kabustan sonra gördüğüm ilk rüyanın baş aktörüydü.Bütün bir cumartesiyi onunla geçirmeyi hayal ederken küçük kadın Zeynep’in sızlanışları beni uyandırdı,bir de kafamdan aşağı buz gibi suyu geçirdi.
-Yarım saattir burdayız abi,nerelerdeydin sen! Kesin o lisedeki koca saçlı kızlarlaydın di mi,seni çapkın.Siz erkekler hep aynısınız.
-Susarsan odama…ehm odamıza istediğin kadar castin biber posteri asabilirsin.
-Bu seferlik susuyorum ama bir gün çok pis patlıycam bilesin.
-Evet biraz bekledik ama bu sürede hiç te sıkılmadık,sen telefonumuzdan sürekli feyse girip durdun Zeynep,ben de kitabımı okudum.
Her koca ailede olgun bir insan vardır,bizim ailemizin olgunu da Çisem’di.Hep doğru olanın yanında yer alır,okulda örnek öğrencidir ve sınıf başkanıdır(o 40 küsür çocuğu susturduğuna şahit olduğum günü hiç unutmayacağım),annemin sağ koludur ve Zeynep’i susturan süper kahramandır.
-Çisem haklı,eminim oyalanmışsınızdır.
Bütün bunlar olurken kapıyı çoktan açmıştım,kızlar ”odamıza” girip üniformalarını çıkarmaya başlamışlardı ben de Dream Tv müziği eşliğinde bugün olanları düşünüyordum.Üniformamın ve uzamaya çalışan ancak müdür yardımcılarının sürekli çekiştirmesi yüzünden uzayamayan saçımın getirdiği bütün gudikliğe rağmen çekici bulunuyordum,sonuçta Ville Valo’nun sesine ve o Nordik karizmaya sahip olan bir adam her takip edenle,hele ev kapısının önünde bu kadar güzel konuşmazdı.O sırada dış dünyada ise annem eve gelmiş,poşetleri yere bırakmış ve ona sarılan iki güzel kızına gününün nasıl geçtiğini anlatıyordu.Bedenen televizyona kitlenmiş beni görünce ise güzel bir sitem çaktı,ben de sarılması için koltuktan ellerimi sarkıttım ve iki dakika boyunca anne sevgisine maruz kaldım,sonradan sofrayı hazırlamak için mutfağa yollandım.Annem yemek yapar biz de sofrayı hazırlarız,bayramlarda ve seyranlarda ise o geç geldiği için yemekleri ben yaparım..
Yemeği yedikten sonra kızlar ve annem hazır diğer iki kız yokken sevimli anne-kız anlarını yaşarken oda bana kalmıştı.
Direkt bilgisayara koştum tabii ki,arada sırada baktığım Stardoll ve VampireFreaks’teki arkadaşlarla gülmece yaparken aynı zamanda da boş derslerde defterime karaladığım resimleri sergiliyordum Deviantart’ta.En son karalamam olan ”Rainbowl”u koydum,salı günü çizdiğim simsiyah giyinen ama saçının bir tarafı mor,bir tarafı pembe,öbür tarafı sarı rastalarla dolu olan,yemyeşil gözlerinin üstüne lacivert far çekip mor ruj süren ve parmaklarında her renkten oje olan o koca gözlü erkek-kadını.Sınıfımızdan pek iyi eleştiriler alamasa da ben çıkardığım işten memnundum.Direkt bildirim geldi tabii ki,benim en iyi arkadaşlarımdan biri olan ve ayrıca ilk hayranım olan Nikki’den.”Mükemmel bir resim,güzel sanatlar liseleri seni almadıkları için ağlasın.” Bir de msn penceresi açıldı tabii; ”Tanrı seni allahsal saçlardan korusun zortik zatanik kızlardan saklasın Süleyman Çelebi’nin kutsal kaktüsü.” Neyse ki hiç bir zaman o allahsal saçların oyununa gelip de Melis Bieber’lerle çıkmayacaktım,Nikki bu konuda rahat olabilirdi.Ona aynı geyiklikte bir ileti yolladım,sonuçta o da bir düz lisede harcanıyordu ve beni çok iyi anlıyordu bu yüzden istediğimiz kadar saçmalayabilirdik.Geyiğin dibine vurduktan sonra bana Çarşamba’da gezerken görüp vurulduğu travestiyi anlattı.
-Öğlen giderken gördüm kuaför camından,gözleri aynı senin Rainbowl gibi,kocaman ama masmavi onunkiler.İçinde kaybolursun.Ve teni de bembeyaz,makyajsız bile harika rgörünüyodu.Akşam yine gittim bu yüzden oraya,sokakları dolaşıp durdum sonunda caddenin önünde buldum.Müşterilerinin önünü kesmek istemedim ama yaklaşmam da lazımdı,yanına yaklaşıp çok güzel olduğunu söyledim ve anında kaçtım.Darmstadt’a kadar koşmuşum abi canım çıktı,kaldırıma yığılcaktım neredeyse bi yere çömeldim,esnaf emmilerin bakışlarını görmen lazımdı ehu :D
-Sen de pek tezcanlı olmuşun Nikki’cim,erkek olsan çok güzel bitebilirdi bu hikaye ama cinsiyetin orada her şeyi bitirmiş.Koşmakta haklısın,ne önümü kapatıyon lan diye dövebilirdi de bütün güzelliğine rağmen.
-O kızı kim görse ismail yeğka moduna girer sayın Strify,tekrarlıyorum sokakta görüp baktığım bütün kızları toplasam onun güzelliğine ulaşamazlar.Pek bir kızgınlık görmedim suratında ama,daha çok şaşkınlık vardı.
Ben de bunun üstüne bugün geçenleri anlattım ona.İlk önce gay olduğumu yeni söylediğim için kızdı ama sonra sevgi boşluğumu doldurup beni şımartacak birini bulmaya çalıştığım için tebrik etti ve ekledi ”Pazar günü bana gel,sevişmenizin bütün ayrıntılarını dinlemeden seni bırakmayacağım.”
”siktir git be.” yazdım ve offline oldum.Bu güzel konuşmadan sonra onun bloguna bakmazsam ayıp olurdu,benim olayım resimse onunki de yazıydı.Bu uzun sıska ve dobra kızı ilk bu yönüyle tanımıştım zaten,nette dolanırken Stardoll’daki bebeği dikkatimi çekmiş ve verdiği diğer hesap adreslerinden Tumblr’dakine bakmıştım.Güzel yazıları vardı,”bu ablayla tanışmalıyım” deyip Stardoll’dan selam atmış,karşılığında gerçekten yaşıt olduğumuzu ve bu şehirde tek yaşına göre olgun olanın ben olmadığımı öğrenmiştim.O haftanın cumartesisi ilk kez buluşmuş ve sonrasında neredeyse imkanımızın olduğu her zaman bir şekilde irtibat kurar olmuştuk.Bir gün beni dostu Will ve onun komik-tuhaf arkadaşlarıyla tanıştırmıştı,hayatımın en güzel günlerinden biriydi.
Yapacak bir şey kalmayınca cesaretimi topladım ve Facebook’a ”Deniz Erguvan” yazdım.Soyadını kapının üstündeki koca levhadan öğrenmiştim,adını da biliyordum zaten.Umarım ismimin Doda ‘Strify’ Bublanski olmasına rağmen beni hatırlar ve eklerdi.Mutfağa gidip bir su aldım,döndüğümde Facebook sayfasına hayran hayran bakan küçük fareyle karşılaştım.
-Uzaklaş Zeynep,bu saatten sonra annem istesen de nete girmene izin vermez zaten.
-Yaa ama jastin biibır hikayemi yazmam lazım!
-Üstüne kusmadan lütfen git.
-Öf yaaaaa…
O sırada hayatımın bildirimi geldi,Deniz kabul etmişti.Chat’te açık olduğunu gördüm ve hemen ”Selam Cenk ben,hani seni takip eden sapık.” yazdım.Biraz fazla samimiydi ama enter tuşuna bastıktan sonra geri alamıyorsun.Neyse ki o da samimiyeti seviyordu ki cevap aynen şöyle oldu:
-Selam canım hoş geldin,yarın buluşuyoruz değil mi? Bugünkü buluşmamız çok kısaydı ve ben seni tanımak istiyorum çünkü bu başıma ilk defa geliyor ve ben de kaderin bir oyunu olduğunu düşünüyorum :)
Bu mesaj üzerine ”havalara uçan platonik kız mode on” halime döndüm yine,hemen ”tabii ki buluşuyoruz canım,saat 2 uygun mudur?” yazdım,cevap olarak da bir cep telefonu numarası ve ”bugünkü eve gel,mucx” yazısı geldi.”İnanamıyorum yaaaa” diye bağırıp zıplarken Çisem ve annemin beni izliyor olmasını da,onun o sırada offline olduğunu da unutmuştum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1 Ekim 2011 Cumartesi

Klişe Aşığın Günlük Hayatı

İki benzer yüz bana kızgın kızgın bakarken ben hala havalarda uçuyordum.Hiç sıkıntı çekmeden bir ilişkiye başlamıştım,üstelik bu insan aynı zamanda onca kabustan sonra gördüğüm ilk rüyanın baş aktörüydü.Bütün bir cumartesiyi onunla geçirmeyi hayal ederken küçük kadın Zeynep’in sızlanışları beni uyandırdı,bir de kafamdan aşağı buz gibi suyu geçirdi.
-Yarım saattir burdayız abi,nerelerdeydin sen! Kesin o lisedeki koca saçlı kızlarlaydın di mi,seni çapkın.Siz erkekler hep aynısınız.
-Susarsan odama…ehm odamıza istediğin kadar castin biber posteri asabilirsin.
-Bu seferlik susuyorum ama bir gün çok pis patlıycam bilesin.
-Evet biraz bekledik ama bu sürede hiç te sıkılmadık,sen telefonumuzdan sürekli feyse girip durdun Zeynep,ben de kitabımı okudum.
Her koca ailede olgun bir insan vardır,bizim ailemizin olgunu da Çisem’di.Hep doğru olanın yanında yer alır,okulda örnek öğrencidir ve sınıf başkanıdır(o 40 küsür çocuğu susturduğuna şahit olduğum günü hiç unutmayacağım),annemin sağ koludur ve Zeynep’i susturan süper kahramandır.
-Çisem haklı,eminim oyalanmışsınızdır.
Bütün bunlar olurken kapıyı çoktan açmıştım,kızlar ”odamıza” girip üniformalarını çıkarmaya başlamışlardı ben de Dream Tv müziği eşliğinde bugün olanları düşünüyordum.Üniformamın ve uzamaya çalışan ancak müdür yardımcılarının sürekli çekiştirmesi yüzünden uzayamayan saçımın getirdiği bütün gudikliğe rağmen çekici bulunuyordum,sonuçta Ville Valo’nun sesine ve o Nordik karizmaya sahip olan bir adam her takip edenle,hele ev kapısının önünde bu kadar güzel konuşmazdı.O sırada dış dünyada ise annem eve gelmiş,poşetleri yere bırakmış ve ona sarılan iki güzel kızına gününün nasıl geçtiğini anlatıyordu.Bedenen televizyona kitlenmiş beni görünce ise güzel bir sitem çaktı,ben de sarılması için koltuktan ellerimi sarkıttım ve iki dakika boyunca anne sevgisine maruz kaldım,sonradan sofrayı hazırlamak için mutfağa yollandım.Annem yemek yapar biz de sofrayı hazırlarız,bayramlarda ve seyranlarda ise o geç geldiği için yemekleri ben yaparım..
Yemeği yedikten sonra kızlar ve annem hazır diğer iki kız yokken sevimli anne-kız anlarını yaşarken oda bana kalmıştı.
Direkt bilgisayara koştum tabii ki,arada sırada baktığım Stardoll ve VampireFreaks’teki arkadaşlarla gülmece yaparken aynı zamanda da boş derslerde defterime karaladığım resimleri sergiliyordum Deviantart’ta.En son karalamam olan ”Rainbowl”u koydum,salı günü çizdiğim simsiyah giyinen ama saçının bir tarafı mor,bir tarafı pembe,öbür tarafı sarı rastalarla dolu olan,yemyeşil gözlerinin üstüne lacivert far çekip mor ruj süren ve parmaklarında her renkten oje olan o koca gözlü erkek-kadını.Sınıfımızdan pek iyi eleştiriler alamasa da ben çıkardığım işten memnundum.Direkt bildirim geldi tabii ki,benim en iyi arkadaşlarımdan biri olan ve ayrıca ilk hayranım olan Nikki’den.”Mükemmel bir resim,güzel sanatlar liseleri seni almadıkları için ağlasın.” Bir de msn penceresi açıldı tabii; ”Tanrı seni allahsal saçlardan korusun zortik zatanik kızlardan saklasın Süleyman Çelebi’nin kutsal kaktüsü.” Neyse ki hiç bir zaman o allahsal saçların oyununa gelip de Melis Bieber’lerle çıkmayacaktım,Nikki bu konuda rahat olabilirdi.Ona aynı geyiklikte bir ileti yolladım,sonuçta o da bir düz lisede harcanıyordu ve beni çok iyi anlıyordu bu yüzden istediğimiz kadar saçmalayabilirdik.Geyiğin dibine vurduktan sonra bana Çarşamba’da gezerken görüp vurulduğu travestiyi anlattı.
-Öğlen giderken gördüm kuaför camından,gözleri aynı senin Rainbowl gibi,kocaman ama masmavi onunkiler.İçinde kaybolursun.Ve teni de bembeyaz,makyajsız bile harika rgörünüyodu.Akşam yine gittim bu yüzden oraya,sokakları dolaşıp durdum sonunda caddenin önünde buldum.Müşterilerinin önünü kesmek istemedim ama yaklaşmam da lazımdı,yanına yaklaşıp çok güzel olduğunu söyledim ve anında kaçtım.Darmstadt’a kadar koşmuşum abi canım çıktı,kaldırıma yığılcaktım neredeyse bi yere çömeldim,esnaf emmilerin bakışlarını görmen lazımdı ehu :D
-Sen de pek tezcanlı olmuşun Nikki’cim,erkek olsan çok güzel bitebilirdi bu hikaye ama cinsiyetin orada her şeyi bitirmiş.Koşmakta haklısın,ne önümü kapatıyon lan diye dövebilirdi de bütün güzelliğine rağmen.
-O kızı kim görse ismail yeğka moduna girer sayın Strify,tekrarlıyorum sokakta görüp baktığım bütün kızları toplasam onun güzelliğine ulaşamazlar.Pek bir kızgınlık görmedim suratında ama,daha çok şaşkınlık vardı.
Ben de bunun üstüne bugün geçenleri anlattım ona.İlk önce gay olduğumu yeni söylediğim için kızdı ama sonra sevgi boşluğumu doldurup beni şımartacak birini bulmaya çalıştığım için tebrik etti ve ekledi ”Pazar günü bana gel,sevişmenizin bütün ayrıntılarını dinlemeden seni bırakmayacağım.”
”siktir git be.” yazdım ve offline oldum.Bu güzel konuşmadan sonra onun bloguna bakmazsam ayıp olurdu,benim olayım resimse onunki de yazıydı.Bu uzun sıska ve dobra kızı ilk bu yönüyle tanımıştım zaten,nette dolanırken Stardoll’daki bebeği dikkatimi çekmiş ve verdiği diğer hesap adreslerinden Tumblr’dakine bakmıştım.Güzel yazıları vardı,”bu ablayla tanışmalıyım” deyip Stardoll’dan selam atmış,karşılığında gerçekten yaşıt olduğumuzu ve bu şehirde tek yaşına göre olgun olanın ben olmadığımı öğrenmiştim.O haftanın cumartesisi ilk kez buluşmuş ve sonrasında neredeyse imkanımızın olduğu her zaman bir şekilde irtibat kurar olmuştuk.Bir gün beni dostu Will ve onun komik-tuhaf arkadaşlarıyla tanıştırmıştı,hayatımın en güzel günlerinden biriydi.
Yapacak bir şey kalmayınca cesaretimi topladım ve Facebook’a ”Deniz Erguvan” yazdım.Soyadını kapının üstündeki koca levhadan öğrenmiştim,adını da biliyordum zaten.Umarım ismimin Doda ‘Strify’ Bublanski olmasına rağmen beni hatırlar ve eklerdi.Mutfağa gidip bir su aldım,döndüğümde Facebook sayfasına hayran hayran bakan küçük fareyle karşılaştım.
-Uzaklaş Zeynep,bu saatten sonra annem istesen de nete girmene izin vermez zaten.
-Yaa ama jastin biibır hikayemi yazmam lazım!
-Üstüne kusmadan lütfen git.
-Öf yaaaaa…
O sırada hayatımın bildirimi geldi,Deniz kabul etmişti.Chat’te açık olduğunu gördüm ve hemen ”Selam Cenk ben,hani seni takip eden sapık.” yazdım.Biraz fazla samimiydi ama enter tuşuna bastıktan sonra geri alamıyorsun.Neyse ki o da samimiyeti seviyordu ki cevap aynen şöyle oldu:
-Selam canım hoş geldin,yarın buluşuyoruz değil mi? Bugünkü buluşmamız çok kısaydı ve ben seni tanımak istiyorum çünkü bu başıma ilk defa geliyor ve ben de kaderin bir oyunu olduğunu düşünüyorum :)
Bu mesaj üzerine ”havalara uçan platonik kız mode on” halime döndüm yine,hemen ”tabii ki buluşuyoruz canım,saat 2 uygun mudur?” yazdım,cevap olarak da bir cep telefonu numarası ve ”bugünkü eve gel,mucx” yazısı geldi.”İnanamıyorum yaaaa” diye bağırıp zıplarken Çisem ve annemin beni izliyor olmasını da,onun o sırada offline olduğunu da unutmuştum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder